• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

44Meryem Suresi 66–72






Mealde Bozuntu Yapılan Ayetler



Meryem Suresi 66–72. Ayetler


Hatalı Çeviri:
66. İnsan der ki: «Öldüğüm zaman sahi diri olarak (kabrimden) çıkarılacak mıyım?»
67. İnsan düşünmez mi ki, daha önce o hiçbir şey olmadığı halde biz kendisini yaratmışızdır?
68. Öyle ise, Rabbine andolsun ki, muhakkak surette onları şeytanlarla birlikte mahşerde toplayacağız; sonra onları diz üstü çökmüş vaziyette cehennemin çevresinde hazır bulunduracağız.
69. Sonra her milletten, rahmân olan Allah'a en çok âsi olanlar hangileri ise çekip ayıracağız.
70. Sonra, orayı boylamaya daha çok müstahak olanları elbette biz daha iyi biliriz.
71. İçinizden hiç biri istisna edilmemek üzere mutlaka Cehennem'e varacaktır. Bu, Rabbinin katında kesinleşmiş bir hükümdür. (Ancak Cennetlikler yanmadan geçecekler, Cehennemlikler ise ateşe düşeceklerdir.)
72. Sonra biz, Allah'tan sakınanları kurtarırız; zalimleri de diz üstü çökmüş olarak orada bırakırız.




Doğru Çeviri:
66.Ve o insan: “Ben öldüğüm zaman, ileride gerçekten diri olarak çıkarılacak mıyım?” diyor.
67.Ve o insan, daha önce o hiçbir şey değilken, gerçekten Bizim kendisini oluşturduğumuzu düşünmez mi?
68.Bunun için, Rabbine andolsun ki Biz onları ve şeytanları kesinlikle toplayacağız. Sonra onları dizleri üzerine çökmüş hâlde cehennemin dış kenarında/toplanma alanında kesinlikle hazır bulunduracağız.
69.Sonra her gruptan, Rahmân’a [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'a] karşı kafa tutmada daha şiddetli davrananlar her kimselerse, onları kesinlikle ayıracağız.
70.Sonra elbette ki Biz, oraya atılmaya kimlerin daha lâyık olduğunu daha iyi biliriz.
71.Ve Rabbinin üzerine almış olduğu kesinleşmiş bir hüküm olarak, içinizden cehennemin dış kenarına/toplanma yerine uğramayacak hiç kimse yoktur.
72.Sonra Biz, Allah’ın koruması altına girmiş kişileri kurtarırız. Şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanları da cehennemin dış kenarında/toplanma alanında dizleri üzerine çökmüş hâlde bırakırız.


Hurafelerde, imanlı imansız herkesin, hatta peygamberlerin bile önce cehenneme uğrayacağı, daha sonra cennete gidecekleri yolunda iddialar ortaya atılmış ve Meryem suresinin 71. ayeti de bu “zum”a; yanlış inanca malzeme yapılmıştır:


Bu ayet gurubunda insanların haşr esnasında ne ile karşılaşacakları bildirilmektedir. Allah’ın bu bildirime yeminle başlaması, yapılan açıklamaların ne kadar ciddî olduğunu göstermektedir. Buna göre, peygamberler de dâhil olmak üzere tüm insanlar, şeytanlarıyla [kendi iblisleriyle] birlikte, cehennemin dış kenarında bulunan mahşer alanında toplanılacaktır. Peygamberler de dâhil herkesin bu toplanmada hazır bulunacağı, 71. ayetteki “Oraya uğramayacak hiç kimse yoktur” ifadesinden anlaşılmaktadır. Cehennemin dış kenarındaki bu toplanma, hesap vermek için olacak, takva sahipleri bir an evvel oradan kurtarılıp cennete yollanırlarken, müşrikler diz üstü, perişan bir hâlde, oradan itibaren [cehenneme bile girmeden] azap çekmeye başlayacaklardır.



Haşre dair Kur’an’da pek çok ayet vardır:

19,20.Artık o zorlu bir haykırıştan ibarettir. Bir de bakmışsın ki, onlar karşıda duruverirler. Ve “Eyvah bizlere! İşte bu, Din Günü’dür!” derler.
21.–“İşte bu, sizin yala nlamakta olduğunuz Ayırma Günü’dür!”–
22,23.Toplayın o şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanları, eşlerini ve Allah’ın astlarından tapmış oldukları şeyleri. Sonra da onları cehennemin yoluna kılavuzlayın. 24,25.Ve durdurun onları, şüphesiz onlar sorguya çekilecekler: “Ne oldu sizlere de yardımlaşmıyorsunuz?”
26.Aksine, bugün onlar teslim olmuşlardır.
27.Ve onların bazısı bazısına dönmüş/ yüz yüze gelmiş, soruşuyorlar/ birbirlerini sorumlu tutuyorlar.
26,27.De ki: “Allah, sizi diriltir. Sonra sizi O öldürür, sonra da kendisinde şüphe olmayan kıyâmet gününde bir araya toplayacaktır. Fakat insanların çoğu bilmiyorlar. Göklerin ve yeryüzünün mülkü de sadece Allah’ındır. Kıyâmet anının geleceği gün; işte o gün, bâtıla sapanlar zarara uğrayacaklardır.”
28,29. Ve her önderli toplumu, diz çökmüş görürsün. Her önderli toplum, kendi kitabına çağrılır: “Bugün, yapmış olduğunuz amellerin karşılığı size verilecektir. İşte bu, yüzünüze karşı hakkı konuşan kitabınızdır. Şüphesiz Biz, sizin yaptıklarınızı yazdırıyorduk.” (Zümer 30-31)


30.Şüphesiz sen kesinlikle öleceksin, şüphesiz onlar da kesinlikle öleceklerdir. 31.Sonra şüphesiz siz kıyâmet gününde Rabbinizin huzurunda tartışacaksınız.(Enbiya 101-103)


Haşr, Allah’ın kesin olarak aldığı değişmez bir karardır. Ancak bu ürpertici tablo müminleri asla korkutmamalıdır. Çünkü Yüce Allah müminlerin mahşer alanında güvende olacaklarını bildirmektedir:



101,102.Şüphesiz tarafımızdan kendilerine “En Güzel” hazırlanan kimseler; işte onlar, cehennemden uzaklaştırılmışlardır. Onlar, cehennemin uğultusunu duymazlar. Onlar, nefislerinin istediği şeyler içinde sürekli kalıcıdırlar.
103.O en büyük korku onları üzmez ve kendilerine haberciler: “İşte bu, size söz verilmiş olan gününüzdür” diye akıllarına getirirler.(Enbiya 101-103)


 
89.Kim bir iyilik-güzellik getirirse, onun için getirdiğinden daha hayırlısı/getirdiğinden dolayı bir hayır vardır. Ve onlar o gün korkudan güvende olanlardır.
90.Ve kim kötülükle gelirse, artık yüzleri ateşte sürtülür. –Siz yaptığınız amellerden başkasıyla mı karşılı göreceksiniz?–(Neml 89,90)


Rabbimizin ifadeleri gayet açık olmasına rağmen, İslâm düşmanları bu konuya da el atmışlar ve ne yazık ki bu ayet grubunu malzeme yaparak insanların, özellikle de Müslüman ve müminlerin zihinlerinde çok yanlış bir inanç oluşturmaya muvaffak olmuşlardır. Bu anlayışa göre; bütün insanlar dünyada işlemiş oldukları günahları sebebiyle önce cehenneme atılacaklar ve orada belli bir süre azap çektikten sonra günahlarından arınmış olarak cennete gireceklerdir. Dirayetsiz tefsirciler ve mealciler ile kendinden öncekilerden kopya çekmeye alışmış olan ulema tarafından aslı astarı olmayan rivayetlere dayandırılarak topluma yerleştirilmiş olan bu inanç, Kur’an’a tamamen ters ve maalesef Yahudi zihniyetine uygun bir inançtır.


Ayeti ve konuyu daha iyi anlayabilmek için öncelikle “havl” sözcüğünün ne anlama geldiğini bilmek gerekir.



HAVL
“Havl” sözcüğünün esas anlamı “bir şeyin değişmesi, değişime uğrayıp başkasından ayırt edilmesi” demektir. İnsanın ve başka bir şeyin iç ve dış dünyası, bedeni, kazancı gibi değişken işlerin ve şeylerin durumunu ifade eden “hâl [durum, vaziyet]” sözcüğü de aslında aynı anlama gelmektedir. Zaten “hâl” sözcüğü de bu anlamıyla Türkçeleşmiştir. Ancak “havl” sözcüğü genellikle “sene” anlamında kullanılır. Bunun sebebi, Dünya üzerindeki sabit bir noktadan bakıldığında, Güneş’in ufuktaki aynı noktadan iki defa doğması veya batması arasında geçen zamanın bir sene olmasındandır. Başka bir ifade ile söylenecek olursa, Dünya üzerindeki sabit bir noktaya göre her gün değişik noktadan doğan ve batan Güneş, bu değişik noktaları kapsayan turunu bir senede tamamlayıp, değişimin başladığı noktaya bir sene sonra döndüğü için, değişimlerin bittiği süre olan bir yıla “havl” denir. Meselâ Araplar “Halet’id-dâr (ev/yurt değişti)” şeklindeki deyimle “evin üzerinden bir sene geçtiğini” ifade etmek isterler. Klâsik Arap dilinde bunların birçok örneği mevcuttur.


Çoğulu “ahval” ve “huvûl” olarak söylenen “havl” sözcüğü, Kur’an’da (Bakara/ 233 ve 240) da “sene” anlamında kullanılmıştır.


Kaynak olarak seçtiğimiz lügatlerde sözcük hakkında şu açıklamalar yer almaktadır: “Bir şeyin havli, üzerine dönebilecek, çevrilebilecek tarafıdır. Yani bir şeyin değiştiğini gösteren, belli eden tarafı [dış yüzü, dış kenarı] o şeyin havlidir. “Hile” sözcüğü de “havl” sözcüğünden gelir. (Tacü’l-Arus; c:14 s:179–186, Lisanü’l-Arab; c:2 s:664–673, Müfredat; s:137, 138)


“Havl” sözcüğü Kur’an’da 17 kez geçmektedir. Bunlardan ikisi (Bakara/233, 240) “sene” anlamında; 15 tanesi de (Meryem/68, Zümer/75, Âl-i Imran/159, Tövbe/101, 120, Ahkaf/27, Bakara/17, İsra/1, Şuara/25, 34, Mümin/7, En’âm/92, Ankebut/67, Neml/8, Şura/7) “bir şeyin dış kenarlarından birisi” anlamında kullanılmıştır. “Havl” sözcüğü Türkçemize “havlu [avlu, yapının yanı başında duvarla çevrili yer]” olarak geçmiştir.


Bu sözcük ile ilgili olarak yine çok önemli bir nokta, İsra suresinin 1. ayetinde işlenecektir.


Görüldüğü gibi, “havl” sözcüğünün anlamına göre ayette “havl-i cehennem” olarak belirtilen mahşer yeri “cehennemin dış kenarı, yanı başı” demektir. Burası ise gidilecek bir yer olup cehennem gibi girilecek bir yer değildir. Ayetlerin açık ifadesinden anlaşıldığına göre, mahşer günü toplanma, sorgu sual, ayrışma, yani cennete ve cehenneme sevk buradan[havl-i cehennemden / cehennemin dış kenarından, yanı başından] yapılacaktır. Herkesin diz üstünde bulundurulacağı bu yerde [cehennemin dış kenarında] sadece zalimlerin bırakılacağı ve muttakilerin oradan kurtarılacağı hususuna dikkat edilirse, konunun hiç de hurafelerde anlatıldığı gibi topluca cehenneme giriş şeklinde olmayacağı anlaşılmaktadır.


Bu yanlış anlamlandırmanın kaynağı, hiç şüphesiz, İslâm düşmanları ve Müslümanlar arasında da çok sayıda bulunan “Samiri”lerdir. Yaygınlaşarak pekişmesinin kabahati ise, İslâm düşmanlarının ve “Samiri”lerin bu tür yalanlarını Kur’an ayetleriyle doğrulamadan ve akıl ile sorgulamadan kabul eden Müslümanlarda aranmalıdır.



Ayetler bu kadar açıkken anlamların bu derece çarpıtılmasında bize göre üç türlü gayret rol oynamıştır:

  • Meryem suresinin 71. ayeti, siyak ve sibakından koparılmıştır.
  • Ayette geçen “variduhâ” ifadesindeki “hâ” zamiri “cehennem”e irca edilmiş, yani “cehennem” sözcüğüne işareten gönderme yapılmıştır.
  • Her hurafede olduğu gibi birçok rivayet uydurularak yukarıdaki gayretler desteklenmiştir.


Herkes tarafından gayet iyi bilinir ki, eğer bir cümle, içinde bulunduğu pasajdan ayrı olarak değerlendirilirse, pasajdaki anlam bütünlüğü bozulur ve böyle bir durumda yanlış anlaşılmalar kaçınılmaz olur. Bu kural bütün metinler için geçerlidir. Ayetlerden yanlış anlamlar çıkartılmaması için bu kurala özellikle titizlik gösterilmesi gerekir. Ancak eğer ihmal ediliyorsa, bu ya Müslümanların büyük bir zaafı, ya da kötü niyetlilerin bir kastı olarak değerlendirilmelidir.


Yine herkesçe bilinen bir kural da, cümledeki bir zamirin merciinin o zamirden önce lâfzen, manen veya hükmen zikredilmiş olması zorunluluğudur. Çünkü bir zamirin kime dönük olduğu ancak bu merciin daha önce belirtilmiş olmasına bağlıdır. Bu kural doğrultusunda 71. ayette bulunan “ha” zamirinin mercii olarak gösterilen “cehennem” sözcüğü, ayette müstakil olarak değil, isim tamlaması hâlinde, yani “havle cehennem [cehennemin dış kenarı]” şeklinde yer almıştır. Bu durumda zamirin merciinin bu isim tamlamasının tamamı olması zorunluluğu vardır. Bu, aranan merciin “cehennemin dış kenarı” olduğunu anlamına gelir. Bu bilgiler ışığı altında, insanların diz üstü çökmüş vaziyette hazır bulundurulacağı ve bazılarının bu durumda bırakılacağı yerin “cehennem” değil, “cehennemin dış kenarı” olduğu anlaşılır. Nitekim bu basit kuralı ihmal ederek zamirin merciini “cehennem” olarak gösteren tefsircilerin yapmış oldukları hata, yukarıda verdiğimiz Enbiya suresinin 101, 102. ve Neml suresinin 89. ayetlerinde gün gibi ortaya çıkarılmış ve Rabbimiz bu ayetlerde muttakilerin cehennemden uzaklaştırılacaklarını ve güvende olacaklarını beyan buyurmuştur.


Diğer taraftan, herkesin cehenneme sokulması şeklinde yapılan çarpıtma veya hatalı anlamlandırmalar, peygamberlerin [özellikle peygamberimizin] de cehenneme gireceği sonucunu ortaya çıkarınca, bu uydurmacılar ne yapacaklarını iyice şaşırmışlar, hatalarından dönmek için nasıl bir çıkış yolu bulacaklarını bilememişler ve içinde bulundukları şaşkınlıkla bin bir türlü saçma sapan, mide bulandıran fikirler üretmişlerdir. Bazısı müminlerin cehenneme girmesinde hikmet arayan, bazısı ateşsiz cehennem ve yakmayan ateş icat eden, bazısı cehennemin içine tünel kazan, bazısı da cehennemin üstüne köprü kuran bu kişiler, tabiî ki meseleye bir çözüm üretememişler ve en sonunda kelimenin tam anlamıyla havlu atmışlardır.


Bu konudaki rivayetlerden on yedisi İbn-i Abbas’a, dördü de peygamberimizin eşi Hafsa’ya dayandırılmış, birbiriyle çelişik bu rivayetlere ve aynı türdeki daha nicelerine değişik kitaplarda yer verilmiştir. Mesela İbn-i Kesir’de bunların hepsi de yer almıştır.


Sonuç olarak, bu konuyu anlamak için hayalî anlatımlar yerine tafsilâtlı ve apaçık olan Kitab’ımıza bakmak ve “ba’s [diriliş]” vakti ile cennet veya cehenneme giriş arasındaki dönemi [mahşeri ve mahşerde yaşananları] göz önünde bulundurmak yeterlidir. Çünkü konu, insanların daha iyi anlamasını sağlamak için birçoğu temsilen canlandırılmış sahneler hâlinde Kur’an’da pek çok ayette açıklanmıştır.

(Bakınız: Âl-i Imran/9, Nisa/172–175, En’âm/94, A’raf/6–9, Yunus/45, İbrahim/49, 50, Hicr/25, Nahl/84–89, İsra/71, Kehf/47, 48, 87, 99, Meryem/93–95, Ta Ha/108, Sebe’/40–45, Ya Sin/51–67, Zümer/68–75, Fussılet/19–25, Duhan/40–42, Casiye/28–32, Kaf/20–35, Teğabün/9, Hakkah/13–39, Kıyamet/10–15, Mürselat/29–44, Nebe’/18–40, Zelzele/6)


Siyak ve sibakından koparılan Meryem/71’in içinde bulunduğu paragraf [68–72. ayetler] yukarıdaki ayetler ışığında değerlendirildiğinde, peygamberler de dâhil olmak üzere herkesin hesap vermek üzere haşr mahallinde toplanacağı anlaşılmaktadır. Bu toplanma, Allah tarafından “hatmen makzıyyen [kesin, son, değişmez]” bir karar olarak uygulanacaktır. Toplanma yerinin de “havl-i cehennem [cehennemin kenarı]” olduğu bildirilmektedir. Burası “girilecek” bir yer değil, sorgu sualden sonraki ayrışmaya göre insanların cennete veya cehenneme sevk edilecekleri yerdir.*


*İşte Kuran, Meryem Suresi



Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim